Aylık arşivler: Ocak 2013

Freddie Mercury – Bohemian Rhapsody & Biyografi

queen Video

‎”Bohemian Rhapsody“, Freddie Mercury‘nin sözlerini yazdığı rock opera türünde bir Queen parçasıdır. Parça Queen’in 1975 tarihli albümü A Night at the Opera‘da yer almaktadır.
Altı bölüme ayrılan beste popüler müzikte alışılmış olanın tersine oldukça sıra dışı bir yapıdadır; vokal ve heavy metal düzenlemeler yoğun şekilde yer alır. Parçada sırayla giriş, balad, gitar solo, opera, rock ve bitiriş bölümleri yer alır. Alışılmadık yapısına rağmen önemli ticari başarı kazanan parça, Queen için bir dönüm noktası oldu ve grubun dünyanın gelmiş geçmiş en iyi rock grupları arasında yer almasını sağladı. Parça için çekilen müzik klibi de ses getirmiş, sonraki çalışmalara öncülük etmiştir.
Grup parçanın kayıtlarını yapımcı Roy Thomas Baker ile birlikte üç haftada tamamladı. Grup üyelerine göre Freddie Mercury parçayı tümüyle kendi kafasında planlamış ve kayıtlar sırasında grubu yönlendirmiştir. 5 dakika 56 saniye süren parçanın, uzunluğu nedeniyle listelerin baş sıralarına çıkamayacağı düşünülüyordu. Yapımından iki yıl sonra, 1977’de parça 25 yılın en iyisi seçilmiş, 2000 yılında ise İngiliz televizyon kanalı Channel 4 tarafından yapılan oylamada bir numaya yükselmiş 100 parça arasında John Lennon’ın Imagineadlı parçasından sonra ikinci sırada yer almıştır.2000 yılında Guiness World Records da son 50 yılın en iyi rock şarkısı ödülüne layik görülmüştür.
Queen Official WebSite  Freddie Mercury WebSite  Facebook   Twitter

queen_vikipedi1

Derleyen: Kırık Linkkedi

Lyambiko – Inside outside

LymbikoVideo

Lyambiko Official WebSite    Lyambiko Facebook    Lyambiko Discography

kediKırık Link

İnsan Yaşar – Bilge Karasu

bilge_karasu

İnsan yaşar; öyle, yalın, yaşar ve ancak sonradan (belki sonuna gelince)  yaşayışının anlamını,  neleri niçin yaptığını, nasıl bir kişi olduğunu, ne olduğunu anlar, kavrar.  Ancak sonradan.  Bilinçli yaşanmış hayat yoktur, olsa olsa bilince ulaştıran hayatlar olabilir; ancak bazı hayatlar bilince vardırır kişiyi, sonradan,  yani hayat, kendisi biterken (batan güneşin denize yaydığı o son aydınlık gibi, o son mor gibi) kişiye bir bilinç aydınlığı getirebilir. , ama bu da zaten artık ölümün geldiğinin habercisidir, bu son bilinç artık yaşanmaz, onunla ölünür; hesabı kapanmış, defteri dürülmüş, barışı kurulmuş (İki taşı yan yana koymayı başarmış) bir hayatın son morudur bu bilinç, anlamlı bir ölümün de ilk moru.
Bilge Karasu

kediKırık Link

Azrak Kediler Bilge Karasu

tumblr_lmd5b3VYvh1qzexgu

 

(…)
Hastalar dışındakilerin hepsi denize inip yüzecek, sandala, motora, yelkenliye binip  gezecek,  yemek yiyecek, balık tutacak, sonra odalarına dönüp sevişecektir.
Zenginler balık tutar, yoksullar balık tutar, arada bir rıhtım taşlarının üzerinde kuyruklarını çırpıp çırpıp duran, cesetleşmenin yarı yoluna gelmiş balıklar arasından hem hakkı hem payı diye baktığını kendine mal etmek için pençesini kullanan kediler balık tutar.
( Ama arada bir , değişik, azrak kediler de çıkar karşımıza; bu balık ülkesinin en katıksız  yurttaşlarındandırlar, alabildiğine kurnaz, çevik,  alabildiğine atak oldukları için hiçbir zaman aç kalamayan, gürbüz, boz tekirler… bunlar efendileriyle kıyıya iner, onların oltayı atmalarına bakar, balığı tutmalarını ya da kaçırmalarını seyreder, bir tek balığa olsun dokunmaz, işe yaramaz sayılacak ilk balığın önlerine konulmasını beklerler. Ondan sonra da bu balıkla, – neredeyse, saatlerce diyeceğim- oynar dururlar ya , dişlerini, cırnaklarını kullanır gibi gözüktükleri halde balığın üzerinde bir tek yırtık, bir damla kan göremezsiniz. Bunlar sanatçı kedilerdir, azdır ama vardırlar, var olduklarını hep biliriz; bahçelerin en yırtıcı kuş avcıları, eski yalıların, evlerin tavanlarında, yüklüklerinde, kayıkhanelerinde sıçanların, kemelerin en kanlı öldürücüleridirler).
Kısmet Büfesi /53

Bilge karasu

kediKırık Link

Uyuyan Adam – George Perec

AVT_Georges-Perec_2570 

Uzunca bir süre kendine sığınaklar kurup yıktın: Düzen ya da eylemsizlik, başıboş sürüklenme ya da uyku, geceleyin devriye gezmeler, yansız anlar, gölgelerin ve ışıkların kaçışı. Daha uzun bir süre kendine yalan söylemeyi, kendini sersemleştirmeyi, kendi oyununa gelmeyi sürdürebilirsin belki. Ama oyun bitti, büyük şenlik, ertelenmiş yaşamın yalancı sarhoşluğu bitti. Dünya yerinden kıpırdamadı ve sen değişmedin. kayıtsızlık seni farklı kılmadı. Ölmedin. Delirmedin.  Felaketler yoktur, başka yerdedirler.

Uyuyan Adam / George Perec

kediKırık Link

“Kopma- eksilme”, zamanla güçlenir. Bilge Karasu

images
 19 Mart
1963’ ten beri, uzun bir yolculuğa, yurt dışına çıkmağa hazırlanırken duyduğum “kerte kerte kopma” , “köprüleri atma”  duygusu…  Dün sabah dişimi fırçalarken,  “dile getirmek istediğim şu olmasın?”  diye düşündüm:   İlk bakışta,  kişi bütün bağlarını koparıyor;  uzunca süre ayrı kalacağı, kendi  yeri, kendi  çevresi diye gördüğü yerden kendini ayırıyor;  birtakım kaygılar, ilişkiler, gündelik yaşamın alışkıları, ezbere yapılan bir çok iş, geride kalıyor; erteleniyor; umutla  beklensin beklenmesin,  bir “sonra”ya atılıyor. Dönme umudu, çok daha altta, bir çeşit yaşama, yaşayabilme, sağ kalma beklentisiyle –her zamanki gibi, ölüm olasılığını “unutarak”-  karışıyor.  Yoldan beklenen, ya da yola bağlı beklentiler, ne olursa olsun, sevinç-kopma (eksilme) karışımı sürüp gider.  Ama “bu sevinç” yaşla, büyük değişiklikler de geçirir, geçirebilir.  Bir “başka” yere gitmenin,  yeni şeyler görmenin sevinci, yıllarla, kaygıya dönüşebilir;  sevinç, bu kaygıyı duyarken bile bir yere gidebilmenin, böyle bir işe kalkışabilmenin olabilir bu kez.  Çok istenmiş bir şey de olabilir bu gidiş.  Yapılması gereken, Can atmaksızın,  belki istemeksizin de, gerektiği için girişilen bir iş de olabilir.  Gene de, en azından “serüven” in bir kışkırtıcılığı olabilir, bu da bir sevinç biçimine dönüşebilir.  “Kopma- eksilme” , zamanla güçlenir.  İnsanın kendine güvenmeyişinin kaygısıyla artık hiç ilişkisi kalmamıştır.  Şimdi duyulan, daha çok, daha güçlü bağlantılar kurulmuş olan dünyanın,  gerçekten geride bırakıldığı, bunun yanı sıra, dönüp bulmanın hiç de “doğal” olmadığının anlaşılmasının verdiği kaygıdır.  Yaşama güven azalmaktadır.
         Ancak bütün bunlar, bir şeyi unutarak söylenmektedir.  Bu kopma bu eksilme “duygusal” bir olgu değildir.  Herhangi bir “niteleme, ulamlama” gerektirmeyen bir benlik bölünüşüdür. Benliğin toplum  (ya da kültür)  çevresi bileşeninden koptuğunu bilmektir;  benlik ancak içselleştirilebildiği kadarıyla “tek başına”,  “çıplak”, “yarım” kalmaktadır.  Bu tek başınalık,  dışarıdan herhangi bir destek beklenmeyeceğini , “kendi kendine”  kalınacağını bilmektir.   Duruma göre,  bu yarılanma geçicidir, dişini sıkmakla üstesinden gelinebileceği umulan kısa süreli bir  “sınav”dır, ya da, dünyayı  benlik ile çevrenin  karmaşık etkileşimleri içinde “yeniden” kurmak  gereği ile karşılaşılacaktır.   Ama, en azından bir süre (kestirilemeyecek bir süre)   boyunca bu yarımlık  kendini fena halde duyuracaktır.  Sınavda başarılı olabilme umudu da gerekir (gene bir tür “sevinç”) , yıkılmama, kendi kendini sürdürebilme gücü de  (bu da başka tür bir  “sevinç”) .  Kaygıyı açıklamağa kalkmak gereksiz.  Gerçekten  “becerir miyim?” diye kaygılanırken bile,  sorunların neler olabileceğini bilmenin verdiği bir yürek pekliği ile, en azından “niye beceremeyeyim” denir.  Ama sorunları yaşamış bir yaşlı adam, becerse bile başarılı olsa bile kopanın geri gelmeyeceğini öğrenmiş olsa gerek.  Çok çok,  yaşamın sürekli sarsıntılarından bir yenisinin daha altından kalkabileceğini umabilir.  “Yorulup kesilebilir, oracıkta yığıla bilirim de,”  demeği unutmaz. Herhalde.
Öteki  Metinler / Son Günlükler  –S: 111
Bilge Karasu

kediKırık Link

Mesih – Bilge Karasu

bilgekarasu

Yusuf bey savaştan tiksinmiş değildi,  savaşın değersizliğini, boşluğunu anlamıştı. Ölümlerin tiksinti vermesi, ölüm oldukları için değil,  boş bir takım kalıplar uğruna gülen ağlayan, sancılanan, bağıran, söven, işeyen, yiyen, uyuyan, içen, korkan, tehlikeye omuz vererek ateşe atılan sıcak bedenler içindeki aşk kaynaklarının,  kanlar, çamurlar,  çelik parçaları,  pislik, bok, taş kırıntıları arasında göz açıp kapayıncaya değin aşk kaynağı olabilmekten çıkmasındandı.  Sevebilecek, sevilebilecek,  sevişebilecek, sevişilebilecek  varlıkların bir an içinde, başka insanların eliyle,  bile isteye,  bile bile, uğraşıla uğraşıla, dokunulamayacak, bakılması bile insanın içinde o onmaz,  her zaman kanmağa hazır duran yarayı deşici,  o aşılmaz duvarla  karşı karşıya koyucu bir nesne, bir artık, bir tiksindirici pelte haline getirilmesiydi. Savaş
Lağımlaranası Ya Da Beyoğlu / Mesih – 119

Kırık Linkkedi

Herbie Hancock & Santana & Angelique Kidjo & Adouma

angelique-kidjo-biyografi1

Eray Aytimur’ un Yazısını Okumak İçin Resmin Üzerine Tıklayın!angelique-kidjo-biyografi
Angelique Kidjo Official WebSite    Angelique Kidjo Facebook     Angelique Kidjo Tiwitter

 

Yalan, hile size bir üstünlükte verir elbet… Bilge Karasu

BILGE
(…)
Sizin güzel bulduğunuza başını bile çevirip bakmayan bir arkadaşınız sizi dürter, “şuna bak, ne güzel, değil mi?”  diyerek evetlemenizi bekliyorsa, baktığı kızın ya da kadının güzelliğine siz hangi gözle, kimin gözüyle bakarsınız? Kendi gözünüzle de  güzel buluyorsanız, baskıyı bir kaçamakla karşılamış olursunuz: “Güzel” de  anlaşmanız “güzel”e aynı anlamları vermenizi gerektirmez, aynı duygularla “güzel” demiş olmanızı gerektirmez. Ama kendi gözünüzle güzel görmediğinize, arkadaşınızı uyandırmamak için, onun gözünü kullanırmışcasına “güzel” diyorsanız, baskıya boyun eğmiş, kendinizi küçültmüş, yalana başvurmuşsunuzdur. Yalan, hile size bir üstünlükte verir elbet; her yalanın, her hilenin verdiği türden bir üstünlük. Ama bu üstünlük sizi yaşatacak bir şey değildir ki!   
Öteki Metinler / Özel Günlük – 79
Bilge Karasu

kediKırık Link

Susanlar “Büyü II” den Notlar

susanlar
Büyü II  “den Notlar
“İmge ve betimlemeler… ve “O müthiş” Karasu güçü!”
Öyküye giriş şu İmge ile başlıyor;
BİR YAZ GÜNÜ olmalı. Açık balkon kapısından içeri, sıcak ve yumuşak, ışıklı bir toz doluyordu çünkü, sıcak rüzgarın çarpışması ile beraber.
Annem, öğle sonrasının yükü altında, elinde, telvesi çoktan kurumuş bir kahve fincanı, dalgın.  Kapının, balkonun  ötesinde evler, o evlerin üstlerinde damlar, damların ötesinde  dalgalanıp kamaşan mavilik.  Annem gözleri, fincanı, elleri, dudakları ile bu maviye batmış…
Öykü şu İmge ile bitiyor;
Birden, uzaktan, evlerin arkasında, laciverdin dibindeki sokaktan bir ses geldi acı, sürüklenen : Ekk-şiboo-zaaaa… Ses yaklaşıp hızlandı. Yürüyormuşum gibi, hava soğumuş gibi, geldi. İkimiz de silkinmedik. Bir yaz gecesi, bozacının sesinde, irkilecek bir şey göremiyorduk. (…) Bozacının sesi yaklaştı, ekkk, geçti, şibooo, uzaklaştı, zaaa…
 Yanan ışıklarla beraber balkon kapısından  içeri serin bir uğultu dolduğunu hatırlıyorum. Pritchett ile bozacının  yerlerini korkulu kalabalıkları ile dolduran aman vermez şehirlerin uğultusu…
 Karasu’nun o muhteşem gücü;
Öykü boyunca kullanılan  renkli anlatımda (-Maviden –Laciverde oradan, Karanlık Maviye uzayan bir yolculuktur bu –  Bir günü, o gün içinde geçen zamanı, aynı zamanda duyguları (mut ,umut, yaşamışlık) da güçlü bir şekilde (imgeler,imgeler,imgeler!) anlatır. “Karasu” bir kez daha şaşırtır. “Okumasını -da-öğrenen, öğrenmekte olan ” okurunu.
Başla son arasında ki İmge ve Betimlemeler’ den bazı örnekler:
  • Sıcak. Annem hala mavinin ötesinde haraketsiz..
  • Sigarayı söndürürken  bir uçak aktı başımızın, damların, anneme ait mavi  parçanın üzerinden
  • Güldü maviden çıkmıştı. “masal anlatıyorsun bana. Anlatacağına yaz”
  • Düşündü uzun uzun. Geçmişi tarıyordu. Sıcak ile toz tekrar esti odanın içine, bu havanın pişkin kokuları ile beraber; çamaşır, kuruyan yeşillik,  balkonlarda dörder beşer özleşen karpuz kavun kokuları.
  • Hiç görmedim  bu adamı. Bilirsin, tanıdığım tek İngiliz ailesi, şuradakiler…” Gözüm asılı çamaşırların serinliği ile, renkli bir gevşeme içerisindeki balkona kaydı: Biliyorum tabii!” diye düşünerek.
  • Annem gene mavide. Ama küçülmüş, bir şeye gülmek isteyen gözlerle.
  • Maviden  ayrılmış ağız, bütün ümidi ile gözleri bastırarak baktı ağzıma.
  • Kadın patlayacak gibi; ağzımdan bir kelime daha çıkaracak olsam bağıracakmışcasına bakıyordu gözümün içine.
  • “Böyle şey olmaz. kuyruklu yalan bu…” derken inanmağa hazır fakat gene de, aldatılmama  kararı gözünde parlıyordu.
  • Annem fincanı yanına bırakıp dirseklerini dizlerine, çenesini avuçlarına dayadı.
  • Annem, bunu da tutup anlatırım korkusu ile: “İnanmıyorum, inanmıyorum” diye bağırdı,  yüzünde inanama isteği açıkça belli olduğu halde…
  • Yarı somurtkan, yarı alaycı,  sevincini, gülüşünü saklamak isteyen bir yüz.
  • Bundan sonrasını, artık hatırlamaktan umut kesmiş olarak dinleyeceğini söylüyor gibiydi.
  • Annem artık, beklenecek, sorulacak şey kalmamışcasına boş gözlerle dinliyordu.
  • Annemin sağır, kaygan gözleri karşısında…
  • Dinler gibi duran boşluğuna annemin…
  • O ama oralı değil artık. Mavide bir yerde, çok başka bir kadın. Uçsuz bucaksız bir denize, ışıldayarak kıyıdan uzaklaşan bir denize bakar gibi….
  • Zayıfın karşısında kuvvetliyi değil de , iyi niyetliyi karanlık ve kötü niyetlinin karşısında bulmuşlar.
  • Ama mavi ile konuşuyor gibiydim. Işık azalmıştı. Camlar bile parlamıyordu artık karşıda.
  • İnanmak isteyip, inandığına kendini,  sevdiklerini ezdirmek tehlikesi karşısında, susmağa mecbur olan insanı.
  • Boş ölümün, boş ve ısmarlama bir nefretin yıldırdığı insan.
  • Karanlık mavi ağır ağır döndü bana doğru… Boş koyu bakışlı.
  • Karanlık boşluk cevapsızdı. Ben  büyümü sürdürdüm.
  • Karanlık güldü o zaman; kısa, ağlar gibi.
  • Birden, uzaktan, evlerin arkasında, laciverdin dibindeki sokaktan bir ses geldi acı, suruklenen
Susanlar / Büyü II. S 29-38
Bilge Karasu

Hazırlayan: Kırık Linkkedi