iç kapak

          7 Kasım

(…)

İnsanlarımızın, daha doğrusu benim ilgilendiklerimin  dünyaya nasıl baktıklarını-benim bilebildiğim, görebildiğim kadar bu arada anlatmak istiyorum. Batı dünyasından bütünüyle farklı bir görüş anlatmayı bilmem nasıl becermeli?  Bunu hissettiğimi sanmıyorum. Bir bakıma “irrational”(1)  -Batının anladığından ayrı- bir görüş bu.  İçinde, düşüncenin fak etmediği bir ‘humour’ olan,  saf diyebileceğim bir görüş.  Bana öyle geliyor ki biz çocuk kalmış bir ve daha olayları ve dünyayı, mucizelere bağlı, ‘myth’lere bağlı bir şekilde  yorumluyoruz en ciddi bir biçimde.  Aklı başında bir Batılının gülerek karşılayacağı  ve bize ölesiye ciddi gelen bir şekilde.

Bir başka nokta daha: Öyle bir yarım yamalaklığımız var ki,  bizim dramımız, trajedimiz, akıl almaz bir biçimde gelişiyor. Ayrıca, bir trajedinin içinde olduğumuzun  farkında bile değiliz.  Çok güzel yaşayıp gittiğimizi sanıyoruz. İktidardaki adamlar da, bu sanıyı bütün millet adına dile getiriyorlar.  Birkaç aydın dışında bunu anlayan yok gibi.  O aydınlar da, sosyal  birtakım sözler ediyorlar. Psikolojik yönü boşlukta kalıyor bu  meselenin. İnsanlarımız, bu kötü yaşantıyı dile getirmenin, ‘muhalefet yapmak’ olduğunu sanıyorlar  Yapanlar bile, ‘muhalefet yaptıklarını’ sanıyor bir bakıma.  Aslında  bir yanlış anlama olduğu halde, anlaşıp gidiyorlar. Bir ‘mış gibi yapmak’  tutturmuşlar, arabalar yürüyor ya, ekmek yapılıyor ya,  iyi kötü suyumuz geliyor ya… mesele yok.  Bir taklid yapıyoruz ve Batıya bile kendimizi kabul ettirdiğimiz anlar oluyor  (Bir futbol maçında yeniveriyoruz onları.)  Ya çocuksu gururumuz!  Beğenilmezsek hemen alınıyoruz, Batılılara iftiralar ederek kendimizi  temize çıkarmak için didiniyoruz. İyi aile çocukları arasında, onlara çamur atan mahalle çocuğu gibiyiz.  Ben buna saflık diyorum ve genel anlamda  bir sempati duyuyorum. İçinde yaşarken de öfkeyle tepiniyorum.  Hikmet’ de aynı duyguları taşıyabilir içinde.

İki insanın ilişkisi bakımından dar bir çocukluk ve yarım yamalaklık ve çamur atma bahis konusu.

Hikmet’ in çocukluğu da aynı uyuşmazlıklar içinde geçmiş.

Bir de insana karşı katılığımız, insafsızca yalnız bakışlarımız var ki,  görünüşteki sıcaklık laubalilikten sonra daha da yakıcı oluyor bu bükülmezlik. Gene de sürekli bir kötülük değil; bu bakımdan da  (Allahtan ) tutarlılık göstermiyoruz.

                Hikmet ve Sevgi’ nin hikayesinde, daha çok hikmet anlatacak. Sevgi’nin konuşmalarını  hatırlayacak. Çocukları, aileleri, yaşadıkları ortam –birbirleriyle karşılaşmadan önce-  duygu ve düşünceleri, yer yer ortaya çıkacak. Şehir ve yer isimleri uydurma olmalı. Taşrada yetişmiş olacak ikisi de.  Aileleri arasında benzerlikler var.

                Hikmet’ in sayısız merakı var.  Bunları usanmadan anlatıyor.  Ayrıntı verilirse iyi olur. Sevgiden ayrılıp odasına kapanınca da yeni merakları ortaya çıkabilir.  İlgilerini tam kaybetmiyor. Hepsi yarım yamalak devam ediyor.

Sevgi, insanlarımızın ‘irrational’  ve çocuksu yorumlarıyla ortaya çıkan yönün temsilcisi. Din de onu ilgilendirebilir.

                ‘Çocuksu gurur’u da  ifade edecek bir tip olmalı.  Sevgi’nin ya da Hikmet’ in bir akrabası. Erkek. Adı da Erol olsun.

                Bir kadın daha. Toplumun sağduyusu ve batıya yakın.  Genelde mahalli. Tutucu. Ev kadını- gerçekten. Kitabın tek gerçeklere yakın kahramanı. Adı: Bilge.

                Kötü tipler de var.  Kemal: Osmanlı ver menfaatçi ve aptal ve cahil. Hikmet’ in yakasını bırakmıyor.  Cahit: Başarıya ulaşmak istiyor.  Zamanında Hikmet’ i kıskanmış. Şimdi durumu iyi; katı, arabası var.  İyi insan rolünde. Karısı:  Sumru.  Aşağı tabakadan geliyor, Bilge ‘nin kötü kopyası. Haris.

                Bir iki de başıboş insan.  İyi ve kötü oldukları belli değil. Nazmi, Haydar, Behçet ve Dumrul. Dolaşıp duruyorlar ortada.

                Tutunamayanlar’ dan  daha canlı ve entrikalı bir  olay istiyorum. Bu olay sosyal mücadele olabilir.  Bu olay içinde ikinci derecede yeni tipler olmalı.  Ayrıca Nazmi vs. de karışmalı.  Gizli bir çalışma bulunsun içinde.  Dergi ve yeraltı karışık.  Biraz da ticaret.  Ticaret dava için gerekli gösteriliyor.  Bazı kirli ilişkilere giriliyor.  Yani başkaları onlara birtakım kirli oyunlar oynuyorlar.

                Sevgi bu işlere karışmıyor. Hikmet’ den korkuyor.  Kendisi için korkuyor.  Akrabaları, -Erol, Sevgi’ nin akrabası olmalı –Sevgi’ yi bu işlerden koruyor.  Biraz detektif oyunları girmeli.  Gerçek dışı. Ve özellikle Hikmet olanları, kafasında fanteziler şeklinde büyütmeli, rüyalar görmeli.  Bazı yerlerinde gerçek ve fantezi karışıyor. Korku da var.  Hikmet gözünde meseleleri büyütüyor ve korkuyor. Yalnız bunlar Hikmet –Sevgi ilişkisini hiçbir zaman gölgelememeli.

                Bu ‘olay’ı son derece gerçek-üstü ya da gerçek-dışı vermeli.  Bildiğim olayların etkisine kapılırsam, Tutunamayanlar ’daki sonunda atmak zorunda kaldığım ‘Burhan Bölümüne benzer sonunda.  Kerhane ya da uzun cümlede yaptığım gibi dramatize edebilirsem bu tehlikeden kaçınabilirim. Kerhane Climax’ı(1 )   gibi burada da bu olayla ilgili bir ‘gerilim yükselmesi’ olabilir.

                Bu deftere her ‘Chapter’ için bir cümle –veya bir iki cümle- şeklinde bir synopsis yazabilirsem iyi olacak.  (birkaç synopsis de olabilir)

                BU arada ‘Games’ anlatmak istiyorum. Bileşik kelimeler şeklinde adları olan –uzun adlar-  “Games” .

                Küçük burjuva ‘ayınlar’inden biri –ya da birkaçı- anlatılacak (Yemek özellikle) bu ‘ayinler’inden biri –ya da birkaçı- anlatılacak (Yemek özellikle) bu ‘ayinler’deki duygusallık ve aynı zamanda klişeleşmiş heyecan.

(1)     “Kerhane Climax’ı” Tutunamayanlar romanında yeralan bir bölüm.

 

Günlük – Oğuz Atay

Yorum bırakın