Onüç Günün Mektupları

ipek böceği

Pir Sultan’ a girdim. Birbuçuk ay içinde bu araştırmayı bitirmem gerek. İşin üstesinden gelebilsem  güzel bir çelışma ürünü çıkacak ortaya.  Madam Bovary’ nin parasıyla  televizyon, Pir Sultan’ ın  parasıyla çamaşır makinesi alacağım sana İkisinin bedeli ikisini almaya yetecek.  Seni yaşatacağım. Dalım çiçeğim.  Günlerimiz daha iyi olacak.  Çünkü Necati Cumalı’ nın dediği gibi
Yaşar iyi ve güzel olan.”
*
Sıcak Su vardı. Sabahleyin yine banyo yaptım. Seni sevmek ne güzel!
Kadınım.
Yarim
İpek böceği sesli sevgilim!
Cemal Süreya  

Demek Yarın Ameliyat

18 Temmuz 1972
Sevgilim, demek yarın ameliyat olacaksın. Bir bakıma da iyi oldu bu. Kurtulacaksın çünkü. Ağrıların bitecek.  İnşallah bu son olur. Son olmaması için hiçbir neden yok.  Seni çok seviyorum.  Dediğin gibi  yine yine başlangıca geldik.  Başlangıçtaki  ilk duyguların katkısızlığına.  Bu satırları vapurda yazıyorum. Teknenin sarsıntısından ötürü yazım biraz titrek ve okunaksız oluyor, kusura bakmayasın.  Her yerde her zaman yazmak istedim sana.  Her koşulda haykırmak istedim aşkımı, sevgimi, sana karşı olan tutkumu.  Vapurda da, otobüste de, hatta yürürken de.  Anlayasın istedim beni.  Güvenesin, ileriye umut bağlayasın istedim.  Sana ameliyat öncesi son yemek olarak çorba ve komposto getirmişlerdi. İçtin mi onları? Söz vermiştin. İyi kızsın, eşin bulunmaz. Menedin yok. Bunları ben söylüyorum. Tek bildiğim,  tek düşündüğüm sensin,  senin sağlığın,  rahatlığın, mutluluğun.  Tek şey budur.  Yarın sabah kurtulacaksın ve her geçen gün her şey daha iyiye gidecek. Şimdi vapur Haydarpaşa önlerinde ilk dalgakıranın önünde .  Kaç kez birlikte geçtik buradan.  Ne sözler söyledik.  Ne bakışmalar oldu aramızda.  Ne çaylar içtik.  Ne yalan söyleyeyim,  o zaza kızının yanında oluşu ayrı bir ferahlık veriyor bana. Adı neydi onun? Saadet mi? Her herneyse o sana bakar,  seninle ilgilenir diyorum.  Bir de şunu diyorum:  Geçmiş günler geleceklerden daha parlak değil.  Buna inanmanı istiyorum. Seni evrence seviyorum.
Cemal Süreya

akşam evdeyiz

18 Temmuz 1972
Akşam. Evdeyiz.  Memo’ ya yemeğini yedirdim, Necati Tosuner geldi. Ona biraz rakı sundum. Ben de biraz içtim.  Memo’ yu uyuttuktan, Necati de gittikten sonra oturdum soyut için yazdığım yazıyı kolayladım.  Yazının başlığı:  “Deneme Üstüne”.  Aklımda hep sene vardın.  Geçen seferki ameliyatı anımsadım.  Sen ameliyat olurken ne yapacağımı bilmiyor,  bir yandan da birkaç kuruş elimize geçer diye oturmuş “ Goriot Baba” çevirisine bir iki sayfa eklemeye çalışıyordum.  O hastane çıkış gününü hiç unutamıyorum. Derin bir çizgi çekilmiş belleğime. Paramız yoktu.  Cem yayın evinden  1000 lira alacağımız vardı,  ve yayın evi, çok önceden haber vermiş olduğum halde,  bu parayı gününde ödememişti,  ya da ödeyememişti.  Sonuçta o gün seni bir taksiye bile bindirememiştim.  Yürüye yürüye Şişli’ ye inmiş, ordan Karaköy dolmuşuna,  Karaköy’ den de vapura binmiştik. Ne günlerdi onlar. Bizim sevdamız böyle günlerden de geçmiştir. Ama biz o günleri de çok severiz, değil mi?   Yaşadığımız günlerdir, birbirimizi tanıdığımız günlerdir.  İyi kötü günler geçirdik. Çoğunca da iyi günler. Öperim o günleri.
*
Salonda oturuyorum. Sık sık yatak odasına giderek Memo’ yıu yokluyorum.  Uyuyor. Rahatsız bir uyku düzeni var bu çocuğun. “Çişin var mı?”  “Yok.”  Dönüyor uykusunu sürdürüyor.
Cemal Süreya 

ameliyet günü

19 Temmuz 1972
Ameliyat günü. Sabah erken kalktım. Memo’ yu hazırladım. Okula yolladım.  Ne tuhaf, en çok bu gün ağladı.  Sonra ben soyut için yazdığım yazıyı temize çektim. Çıktım. İskelede Necati  Tosuner’ le buluştuk.  Yazıyı Soyut’a o götürecek.  Vapurla  beraber karşıya geçtik. O Cağaloğlu’ na gitti.  Ben Şişli  dolmuşuna bindim.  Sana geldim. Yoktun.  Oda arkadaşın anlattı, ameliyata biraz geç almışlar seni. Hemşire bir yanlışlık mı yapmış ne. Saat 12’ ye kadar odada bekledim.  Sigara içtim. Üç aşağı beş yukarı dolaştım.  Böyle durumlarda hep  kötü şeyler gelir  kişinin aklına.  Kişi hep en kötü ihtimalleri düşünür.  Aslında biliyorum da tehlikeli  bir ameliyat olmadığını.  Ama her zaman böyle bir duygu var insanda. Gidip çekmeceni açıyorum.  Oradan bir sigara alıp içiyorum.  Yüzüğün, saatin, nezle mendili,  bir tabakçıkta zeytin – peynir vb.  Her şeyini bırakıp gitmişsin işte.  Burun kemiğimde bir sızlama.  Nihal’ e de haber vermedik.  Saat Tam 12’ de arabalı sandalyeyle getiriyorlar seni.  Geçen ameliyata göre daha bir kendinde görünüyorsun.  Gözlerinde yaşlar. Öpüyorum yüzünden.  Kurtuldun diyorum. Kurtulduk!  Memo’ yu soruyorsun ilk.  İkinci cümlen canının çok yandığı üzerine. Üçüncü cümlen de şu:  “Yüzüğümü  ve saatimi tak!  Saatini takıyorum. Yanlış takmışım, düzelttiriyorsun.  Yüzüğünü takıyorum. Seni sevdiğimi söylüyorum.  Dudaklarında hafif bir kıpırtı, gözlerinde, her şeye, bütün acılara,  güçlüklere karşın, bir sevinç gölgesi.  Mutlusun. Sağol! Hayat bu, hayatımız bu bizim.  Bölüşügeldiğimiz bu hayatı yine bölüşüp sürdüreceğiz.
(…)
Bu geceyi nasıl geçirdin? Tuvalete gittin mi? Gidebildin mi?  Oda arkadaşının bu konuda sana bir yardımı olabildi mi? Bun u çok merak ediyorum. Hep aklımı kurcalıyor. Bu geceyi atlatırsan  daha rahat olacaksın. Her geçen gün daha iyiye doğru gideceksin.
*
Zuhal’ im, umudum.
*
Kendine iyi bak.
*
Gözlerinden, gözlerinden.
Cemal Süreya

Son-Kedi

Yorum bırakın